
İçindekiler
- 1 Londra-Zürih Antlaşmalarının Tarihçesi
- 2 Antlaşmaların İmzalanma Süreci
- 3 Londra-Zürih Antlaşmalarının Ana Maddeleri
- 4 Kıbrıs Türk Toplumu Açısından Önemi
- 5 Rum Tarafının Antlaşmalara Bakışı
- 6 Antlaşmaların İhlali ve Sonuçları
- 7 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve Garantörlük
- 8 Günümüzde Londra-Zürih Antlaşmalarının Yeri
Londra-Zürih Antlaşmalarının Tarihçesi
Antlaşmanın Arka Planı ve Kıbrıs Sorununun Gelişimi
Kıbrıs sorunu, Enosis, İngiliz sömürgesi
1950’li yıllarda Kıbrıs adası, İngiliz sömürgesi altında bulunan çok uluslu ve çok kültürlü bir bölgeydi. Adada, Rum halkı “Enosis” adı altında adanın Yunanistan’a bağlanmasını isterken, Türk halkı ise Türkiye’nin garantörlüğü altında güvenliğini ve eşit haklarını korumaya çalışıyordu.
Rumların Enosis talebini gerçekleştirmek için oluşturduğu EOKA adlı örgüt, 1955’ten itibaren Kıbrıs’ta silahlı saldırılara başlamıştı. Bu durum adada iç savaşa varabilecek bir kriz ortamı yaratmış ve uluslararası müdahaleyi zorunlu kılmıştır.
İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’taki gerginliği çözebilmek amacıyla bir araya gelmiş ve sonunda çözüm olarak 1959 yılında Londra ve Zürih Antlaşmaları imzalanmıştır.
Antlaşmaların İmzalanma Süreci
Zürih Görüşmeleri (11-19 Şubat 1959)
Türkiye, Yunanistan, İngiltere’nin rolü
İlk görüşmeler 11 Şubat 1959 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde başlamış ve 19 Şubat’ta Londra’da yapılan tamamlayıcı oturumlarla sonuçlandırılmıştır.
Türkiye’yi **Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu**, Yunanistan’ı **Dışişleri Bakanı Averoff**, İngiltere’yi ise **Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd** temsil etmiştir.
Bu görüşmeler sonunda Kıbrıs’ta iki toplumun ortak haklara sahip olacağı, bağımsız bir cumhuriyet kurulmasına karar verilmiştir.
Londra-Zürih Antlaşmalarının Ana Maddeleri
Kurulan Yeni Düzen: Kıbrıs Cumhuriyeti
İki toplumlu yönetim, eşit siyasi haklar
1959 Londra-Zürih Antlaşmaları sonucunda, Kıbrıs’ta Rum ve Türk toplumlarının birlikte yöneteceği **bağımsız bir cumhuriyetin kurulması** kararlaştırılmıştır.
Bu yeni yapı şu temel ilkelere dayanıyordu:
Kıbrıs, bağımsız bir devlet olacak ve hiçbir ülkeye bağlanamayacaktı.
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere “garantör devlet” olacaklardı.
Cumhurbaşkanı Rum topluluğundan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ise Türk topluluğundan seçilecekti.
Türk toplumu nüfus oranı %18 civarında olmasına rağmen yönetimde %30 oranında temsil edilecekti.
Türklerin ve Rumların ayrı belediyeleri olacak, resmi diller Türkçe ve Yunanca olacaktı.
Her iki toplumun da kendi eğitim, din ve kültürel kurumlarını oluşturma hakkı olacaktı.
İmzalanan Üç Ana Antlaşma
Kuruluş Antlaşması, Garanti Antlaşması, İttifak Antlaşması
Kuruluş Antlaşması:
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına dair temel hükümlerin belirlendiği antlaşmadır.
Garanti Antlaşması:
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör devletler olarak Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve anayasal düzenini koruyacaklarını hükme bağlar.
İttifak Antlaşması:
Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan bu antlaşma; askeri iş birliği ve ortak savunma amacı güder. Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’ta belli sayıda asker bulundurma hakkına sahip olur.
Kıbrıs Türk Toplumu Açısından Önemi
Eşit Ortaklık Hakkının Kazanılması
Anayasal güvence, siyasi temsil
Londra-Zürih Antlaşmaları sayesinde Kıbrıs Türkleri, nüfus oranlarına kıyasla oldukça yüksek bir yönetsel hak elde etmişlerdir. Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, Bakanlar Kurulu’nda veto hakkı, mecliste temsil oranı ve güvenlik kuvvetlerinde kontenjanlar, Türk toplumuna siyasal eşitlik sağlıyordu.
Bu kazanımlar, Türk halkı için büyük bir ilerlemeydi ve Türkiye’nin diplomatik başarısı olarak görülüyordu.
Rum Tarafının Antlaşmalara Bakışı
Makarios’un Memnuniyetsizliği
Enosis hedefi, anayasal engeller
Rum tarafı, özellikle de dönemin lideri **Makarios**, bu antlaşmalardan memnun kalmamıştır. Çünkü Enosis hedefi, bu antlaşmalarla rafa kaldırılmış, adanın Yunanistan’a bağlanmasının önü kapanmıştır.
Makarios, bu sistemin fazla kısıtlayıcı olduğunu ileri sürerek zamanla anayasal yapıyı değiştirmek istemiştir. 1963’te ortaya attığı “13 maddelik anayasa değişikliği önerisi” bu memnuniyetsizliğin doğrudan sonucudur.
Antlaşmaların İhlali ve Sonuçları
1963 Olayları ve Ortaklık Yapısının Çöküşü
Kanlı Noel, anayasanın delinmesi
Makarios’un önerdiği anayasa değişiklikleri Türk toplumunun siyasal güvencelerini ortadan kaldıracak nitelikteydi. Bu gelişmeler, 1963 yılında yaşanan ve “Kanlı Noel” olarak adlandırılan Rum saldırılarına zemin hazırlamış, binlerce Kıbrıslı Türk yerinden edilmişti.
Bu olaylardan sonra Türkler, Kıbrıs yönetiminden fiilen dışlanmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti artık iki toplumlu bir devlet olmaktan çıkmıştır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve Garantörlük
Türkiye’nin Müdahalesi ve Antlaşmalara Dayanması
Garantörlük hakkı, fiili müdahale
1974 yılında Yunan cuntasının Makarios’a darbe yaparak Nikos Sampson’u başa geçirmesiyle Kıbrıs’taki anayasal düzen tamamen ortadan kalkmıştır. Türkiye, **Garanti Antlaşması**’na dayanarak **Kıbrıs Barış Harekâtı**nı gerçekleştirmiştir.
Bu müdahale, antlaşmaların Türkiye’ye verdiği garantörlük yetkisi doğrultusunda yapılmıştır. Türkiye, bu harekât ile Kıbrıs Türklerinin can güvenliğini sağlamış ve adanın kuzeyinde Türklerin yaşadığı bölgede yeni bir yönetim oluşturulmasının yolunu açmıştır.
Günümüzde Londra-Zürih Antlaşmalarının Yeri
Uluslararası Hukuk ve Diplomatik Miras
Antlaşmaların geçerliliği, siyasi tartışmalar
Bugün hâlâ Kıbrıs meselesi çözülmemiş bir sorun olarak uluslararası arenada yer almakta ve Londra-Zürih Antlaşmaları, tartışmaların temel dayanaklarından biri olmaya devam etmektedir.
Kıbrıs Türk tarafı bu antlaşmalara bağlılığını vurgularken, Rum tarafı, antlaşmaları geçmişte kalmış bir belge olarak değerlendirmektedir. Ancak Birleşmiş Milletler ve birçok devlet açısından bu belgeler hâlen geçerlidir.
1959 Londra-Zürih Antlaşmaları, Kıbrıs’ın kaderini değiştiren dönüm noktalarından biridir. İki toplumun ortaklığına dayalı bir yapı kurulmuş, Türk toplumuna anayasal güvenceler verilmiş, ancak bu yapının uygulanabilirliği kısa sürede bozulmuştur.
Antlaşmaların başarısızlığı, Kıbrıs’ta yaşanan şiddet olaylarının, güvensizliklerin ve tarafların çözüm konusundaki farklı yaklaşımlarının temelini oluşturmuştur. Buna rağmen, bu belgeler Kıbrıs sorununun uluslararası hukuktaki en önemli referans noktaları olmaya devam etmektedir.